28 Şubat 2011 Pazartesi

tütün severler cemiyeti

Üyesi olduğum Tütün Severler Cemiyeti'nin her hafta düzenlediği 'olağan tütün bakım günleri'ne aralıksız katılırım. Cemiyet mensupları o gün tütünlerini getirir, havalandırır, dinlendirir, gezdirir, sohbete dahil eder, sevindirir sonra da gitme vakti geldiğinde hazırlar ve götürür.

Bu hafta ‘olağan tütün bakım günleri’ faaliyetinde cemiyet kurucusunun tavsiyesiyle bir yarışma düzenlendi. Bafra’dan, Bitlis’ten, Çelikhan’dan, Siirt’ten, Adıyaman’dan getirilen tütünler bakımları yapıldıktan sonra rayiha testi için sahneye çıkarıldılar. Tüm cemiyet mensupları hepsiyle ayrı ayrı selamlaşıp, hepsinden birer tadımlık sardılar. Ağır ateşte demini almış çaylar geldi. Sohbet masası kuruldu. Sohbete en iyi iştirak eden tütünü bulmak için cemiyet mensupları masada yerini aldı. Gün sonunda, sohbet etmeyi en çok seven tütün ödülünü Çelikhan aldı.

bir akıllı sorusu: biz salak mıyız?

Üç dört yıl oldu. İsmet Özel konferans için Maraş'a gelmişti. Konferansı organize eden İşler Kitabevi konferans sonrasına bir de kitap imzalama programı eklemiş. İsmet Özel'i konferansta dinledim. Yetmedi oradan da  kitabevinin yolunu tuttum. Derdim ne bilmiyorum. Çünkü pek kitap imzalatma heveslisi biri  değilim. Adam konuşacağını konuşmuş, Ben dinleyeceğimi dinlemişim. Daha. Neyse işte. İsmet Özel bir taraftan kitap imzalıyor, bir taraftan kola içiyor, bir taraftan konuşuyor. Ben de kitaplara bakar gibi yapıp İsmet Özel'i dinliyorum. İnsanlar soruyor, İsmet Özel cevaplıyor, insanlar soruyor, ben kitaplara bakıyorum. Derken ilahiyat fakültesinde okuduğunu söyleyen  bir kız sözü aldı ve şimdi tam olarak hatırlayamadığım bir soru sordu. İsmet Özel 'bize yutturulan dolmalar olduğunu, işlerin iyiye gitmediğini' söyleyerek soruyu cevapladı. Ama kız ikna olmamış olacak ki İsmet Özel' i eleştirir bir tutumla 'siz hiçbir şeyden memnun olmuyorsunuz oysa dünyada, Türkiye’de bugün ne güzel şeyler oluyor' falan dedi. İsmet Özel kitap imzalamayı bıraktı. Kafasını kaldırdı. Tekrar, teker teker,  tane tane, 'bize yutturulan dolmalar'dan bahsetti Ama kız yine ikna olmamıştı. Kız tekrar söze girdi, güzelliklerden falan bahsetti.

İsmet Özel şöyle dedi: Biz, hepimiz, salağız. Sen bir salaksın. Ben de bir salağım. Senle benim aramdaki tek fark sen kendini akıllı zanneden bir salaksın. Ben salak olduğunu bilen bir salağım. Bugün benim tüm kitaplarım, tüm düşüncelerim bu gerçeği ifade eder. Bunu anladığın anda sen de bir İsmet Özel olursun.

az gittim uz gittim

Uzlaşmak, tarafların anlaşamadığı ve anlaşamayacağı hususlar üzerinde anlaşıyormuş gibi davranmasıdır. Ayrıca uzlaşmak denk taraflar arasında asla olmaz. Daima bir taraf güçlü, bir taraf zayıftır. Zayıf olan gün gelir güçlü olandan daha güçlü olurum diye; güçlü olan zayıf olanın icabına daha müsait bir ortamda bakarım diye uzlaşma yoluna gider. Fakat eşeklik baki kalır.

27 Şubat 2011 Pazar

egzersiz

yaşlı

yaşlı adam yaşlı akordiyon

derman dert


“DERMAN SENİN OLSUN DERDİ BÖLÜŞEK”
Yalan ağzına yuva yapmış diye bir deyim var. Bu deyimi ilk işittiğim günden beri insanın asla kalbiyle yalan söyleyemeyeceğini ancak diliyle söyleyebileceğini düşünmüşümdür. Kalp mazruf dil de zarfsa eğer insan ancak mektupta yazılanı okurken çarpıtabilir; ama hakikat yani yazılı olan apaçık durmaktadır. Bu yüzden insan dilinden hayvan yularından tutulur, denmiştir. Nasıl bağlayacağım bilemiyorum; ama bunları dememe sebep şudur ki bize kim çözüm sunuyorsa bizi bir tercihle baş başa bırakıyordur: Tamam mı, devam mı? Tercihimiz hayat mayat meselesidir ve çoğumuz tercihimizi hayattan yana kullanırız. Hayat derman istemektir, mayat derdi bölüşmeye eştir. Bu yüzden acı kaçınılmazdır, büyüyünce falan da geçmez en çok ironikleşir.

26 Şubat 2011 Cumartesi

konuşma

-Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

İy nişan alırdı kendini asan zenci,
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
-Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

Ülkü Tamer/Konuşma/Soğuk Otların Altında

kurban

"Annemin evi küçük bir kulübeydi. Bir bahçenin ortasındaydı. Küçük bir bahçeydi. Bakımsızdı. Otlar diz boyuydu. Yıllarca ihmal edilmiş bir bahçe. Ve sanırım hiç kimse oraya uğramamıştı bile. Annem ağır hastaydı. Evden çıktığı pek görülmemişti. Yine de o harap bahçenin ortasında kendine özgü bir güzellik vardı. Şimdi ne olduğunu anlıyorum. Havanın güzel olduğu günlerde çoğu zaman pencerenin kenarına oturur, bahçeyi seyrederdi. Pencerenin yanında özel bir koltuğu vardı. Bir keresinde ortalığı düzeltmeye karar verdim. Yani bahçeyi düzeltmeye. Çimenleri kesip otları yakacaktım. Ağaçları budayacaktım. Aslında bütün bahçeyi kendi zevkime göre kendi ellerimle yeniden düzenlemek istedim. Annemin hoşuna gitsin diye istedim. Tam iki hafta boyunca elimde bahçe makası ve tırpanla toprağı kazdım, kestim otları ayıkladım ve başka otlar ektim. Burnumu topraktan kaldırmadan çalışıp durdum. İşi en kısa zamanda bitirmek için tüm gücümle çalıştım. Annemin durumu daha da kötüleşti. Yataktan kalkamaz oldu. Bense onun pencere kenarına oturmasını ve bahçenin yeni halini görmesini istiyordum. Kısacası işimi bitirip her şeyi hazırladıktan sonra üstümü başımı yıkadım. Temiz çamaşır ceket giydim. Boynuma kravat bile taktım. Sonra koltuğa oturup aynı onun yaptığı gibi bahçeyi seyrettim. Ben orada öylece oturmuş dışarı bakıyordum. Manzaranın tadını çıkarmaya hazırlanmıştım. Neyse pencereden dışarı baktığımda gördüğüm şey başka bir şeydi. O güzellik nereye gitmişti. o doğallık neredeydi. Karşımdaki manzara iğrençti. Her yerde şiddetin izleri vardı." kurban filminden bir konuşma

merhaba yerine