YAZIM NASIL OLMUŞ?
Yazmak, bir
tutku yoksa yazma kabiliyeti olanların kutsal anlamlar yüklediği bir eylem
midir? Soruları devam ettirebiliriz ama bilmeliyiz ki sorularımız neye dair ise
onu çerçeveye almaktan başka bir işe yaramaz. Bu da fena bir iş değildir
elbette. Sorularımız, bize üzerine soru sorduğumuz ne ise onun bizatihi
kendisine dair hakikati vermeyecektir. Olsa olsa hakikatin tecelli etmesine bir
vesiledir sorular. O halde sorulardan çok bizim için yazma eyleminin ifade
ettiği anlam üzerinde durmak daha fazla mesafe almamızı sağlayacaktır. Şayet
hakikate münasipsek zamanı geldiğinde tecelli edecektir.
Yazmak, insandan
sadır eden her şey gibi acizliğin bir tezahürüdür. Düşündüğümüz, hissettiğimizi
yazıya dökerken hiçbir vakit düşündüğümüzü, hissettiğimizi yazı vasıtasıyla
noksansız kaydedemeyiz. Hep bir şeyler eksik kalacaktır. Eğer yazdıklarımızın
bir müşterisi varsa bu, biraz da yazının eksikliğinden kaynaklanır. Okuyan,
kendi anlam dünyasına göre eksikleri tamamlar. Bu yüzden iyi bir okur pasif bir
yazardır, denmiştir. Eğer yazdıklarımıza bir talip çıkmamışsa henüz kendi anlam
dünyamızı oluşturamadığımızı söyleyebiliriz. Ya da yazdıklarımız bize pespaye
görünüyorsa “noksansızlığa” göz dikmişizdir. Mükemmellik yani kemâliyet ancak
sonla erişilecek bir yerdedir insan için. Öteye bakan, önünü nasıl görsün?
Yazmak,
insanın sırrını derin bir kuyuya olanca gücüyle haykırmasıdır. Sonra da sırrı
ifşa olmasın diye çabalama gayretidir yazmak. Kuyuyu taşla doldurmaya benzer.
Sırrından ne kadar kurtarabilirse o kadarı kârdır. Biz insanlar gizeme, sır
olana kayıtsız kalamayız. Gizemi en çok barındıran, bin bir türlü tarifi olan
şiir bu hususiyetlerinden ötürü güçlüdür diğer bütün yazı türlerinden.
Yazmak, fark
etmek isteğiyle beraber fark edilme arzusunun at başı gittiği bir eylemdir.
İlki ikincisine galip gelmişse kelimelerin ötesine, anlama doğru bir yolculuk
başlar. Birçoklarının dediği gibi anlamın da en sonu sükûttur. Eğer ikincisi
baskın gelirse kelimelerle anlam arasındaki perde hiçbir vakit aralanmaz.
Yazı bulunmuş
bir şey değildir. Çünkü önce yazgısı, sonra insan var olur. Düşünce gaz, ses
sıvı, yazı ise katı haldedir. O halde yazı, insanın yaratılıştan bu yana
görünene, kendini en çok aldatan göze doğru ilerleyişindeki son duraktır.
Şimdi en başta
sorduğumuz sorulara cevap verme imkânı doğdu bizim için. Yazmak tutkudan arî,
kutsallıktan bayağı bir iştir. Yazmak denince aklımıza çaresizlikten başka bir
şey gelmiyor. Yazmayı başka türlü görenlerin yazdıklarını okuyamıyoruz.